Yaşasın “Meta” Olacağız!

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in artık şirketinin adının “META” olacağını duyurduğu ve geleceğin internetine ilişkin bir takım tasarımlar sunduğu andan itibaren bir ürperme kapladı beni. Herkesin kendi kişisel hapishanesinde VR ortamında sosyalleşeceğini ve artık gerçeğin yerini artırılmış gerçeklikler evreninin alacağını müjdelediği andan itibaren sanal alemi bir heyecan dalgası kuşatıverdi. Aslında bundan korkmalıyız.

Bir silkinip etrafa bakıversek dijital devrim sonrası hayatımızda ne kadar çok şeyin değiştiğini göreceğiz. Çocuklarımız birbirini sanal oyunlardan tanıyor, artık sokakta oyun oynayan çocuk sayısı yok denecek kadar az. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla, ailemizle aynı ortamda bulunsak dahi sanal ortam sohbetlerimizi sürdürüyoruz. İşin kötü yanı bu kimseye tuhaf gelmiyor. Sosyal medya şizofrenisi yeni normalimiz. Gerçekte olmadığımız bir kişiye dönüşüyoruz internetin dehlizlerinde. Pandemi belası ile birlikte bu daha da katmerlendi.

Sanal ile gerçeği ayırt edemeyeceğimiz günler, bilim kurgu senaryolarının bizlere sunduğu bir distopya değil, hakikatin ta kendisi. Anlaşılıyor ki metalaştırılan dünyanın yeni düzeninde toplumlar, kendi kapsüllerinde doğup büyüyen ve yaşamını yine o güvenli alanın sınırlarından çıkmadan sürdüren bireylerden oluşacak.

Dijital toplum mühendisleri, insanları da birer “meta” olarak gördüklerini ve onlar için kişilerin bir üründen başka bir şey olmadığını çekinmeden itiraf edebiliyor. Bu durum dahi birçok şey için geç kalındığının kanıtı. Bu birçok kişi için konforlu da olabilir. “Benim bireysel özgürlüğüm benim kararım” diyecek prangalılar da çıkabilir. Kabul edilmiş çaresizlik çukurunda debelenen ve bundan keyif alanlar da yok değil. Fakat “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diye birilerinin haykırmasının zamanı geldi, geçiyor bile.

Bu cümleler bütünü tabii ki teknolojiden uzak bir yaşam sürmemizi hatta teknoloji karşıtı olmamızı öğütlemiyor. Ancak insanlar, dijital imkanları satın alırken ödemeyi bilinçlerini ve yaşam biçimlerini rehin bırakarak yapmamalı. Neyi giyeceğimize, neyi sevip neden nefret edeceğimize, hangi müziği dinlememiz gerektiğine, hangi vitaminleri alıp hangi tedaviyi tercih edeceğimize başkaları karar vermemeli. Hayatlarımızın başkaları tarafından dizaynına müsaade etmenin, aslında toplumun da birilerinin istediği doğrultuda dönüştürülmesi anlamına geldiğini akıldan çıkartmamak gerekiyor.

“Ben hep bilinçli hareket ediyorum” diyen kişiler mutlaka vardır. Şu soruları kendilerine sorup yanıt almalılar: Sizin, eşinizin, çocuklarınızın telefonunda ya da tabletinde kaç ücretsiz uygulama var? Hangi uygulamaya hangi izinleri verdiniz? Hangi verilerinizin toplandığını ve bu ipuçlarıyla ne kadar yönlendirmeye maruz kaldığınızı biliyor musunuz sahi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir