Önce, iyi bir fikir bulmalı insan. Kelimelerin dünyası fikirsizliği kaldırmaz zira. Bu dünyanın mimarisi yataydır. Gökdelenler ya sağdan sola, ya soldan sağa yükselir. Tabii her şey gibi bunun da istisnaları var ve kaide dimdik yerinde durmakta.
Yazmak için önce okumak gerek. Başkaları nasıl ülkeler kurmuş kelimelerden ve nasıl fetihlere çıkmış o yurtların sultanları. Bilmek en büyük hazinedir bu benzersiz alemde. Hazine ne kadar zenginse o kadar güçlüdür ülke.
Her başlık bir kenttir bu ülkeler atlasında. Bir külliyenin camisi gibidir o başlık. Kubbesi ne kadar sağlam, manası ne kadar derin ise o kadar güzel ve cazip olur şehir. Yoksa terk edilir, unutulur, silinir… Hiçbir gözün düşmez yolu onun üzerine. Tenhalaşır ve silinir gider. Fakat sağlam bir başlık varsa harfler denizinde, o zaman her harf gövdeli kent, bir İstanbul kesilir. Her fatih namzeti, dayanır kapısına.
Bazen, zordur bir arada tutmak alfabenin incilerini. Geçinemezler cümle içinde. Yüklem özneyi kıskanır. Tümleçler bağlaçlara yan bakar. Nesneler yalnızlığın pençesine düşer kimi zaman ve her zaman nokta kadar asil ve nokta kadar duruş sahibi olamaz harf katarları.
Ve kelimeler… Gizemli, kızgın, en çok da manalı olunca güzeldir onlar. Bir öfkeyi haykırırken ne kadar sertse, bir sevdayı destanlaştırırken o kadar naiftirler. Bazen binlercesi bir araya gelir de anlatamaz hiçbir şeyi. Birkaç harfin salaş sarmaş dolaşlığı yetiverir. Bazen de kelimeler kahreder. En çok da ölüm haberi yüklüyse sırtında…
Yazmak zor zanaattır. Birkaç harfi düşürmek kağıt aklığına “yazmak” değildir çoğu zaman. Ülkesiz kalmışların çaresizliği gibi boyun büktüren imkansızlıklar ise en zalimidir yazmaların…
Yorum yok